1 Ocak 2021 Cuma

2021...


2020 hepimiz için zor bir yıl oldu. 
Sağlığımızla, sevdiklerimizle sınandığımız bir yılı geride bıraktık. 
Hepimizde bir miktar travmaya neden oldu. 
"Kayıp yıl"dı tabiri caizse.


4-5 yıldır her yıl sonunda kendime mektup yazardım. Katıldığım bir kişisel gelişim eğitiminde tavsiye edilmişti. Hem geçen yılın bir muhasebesi hem de önümüzdeki yıl için yapılmak istenenlerin kısa özetini içerirdi ama mutlaka "Sevgili kendim" ya da "Sevgili Selin" ile başlatırdım. 


Geçen yıl yazdığım kendime mektubumda yeni sözlenmiş bir insandım, evlenecektim falan filan. Hani ilkokul Hayat Bilgisi dersinde yeni yıl bir bebek, geçip giden yılsa yaşlı, aksakallı bir dede olarak resmedilirdi ya. O yılın başındaki genç insan yıl sonunda ruhen ve hatta fiziken de yaşlı bir nineye dönüştü (Saçlarımdaki beyazlar artık sayılamayacak kadar çok). 


O sebeple bir çılgınlık yapıp bu yıl kendime mektup yazmadım. Geçen yılın muhasebesine mektupsuz da yapabilirim diye düşündüm. Gelecek yıl için zaten çok da umut dolu bi durum yok. Plan yapsan ne. Yaptık da noldu dedim sonra. Özetle vazgeçtim, yazmadım. 


Ama tabi yine insanoğlu. Yeni bir diziye, yeni bir elişine, bir kitaba, bir filme başlarken bile umutlanıyor. Hafif saf yaratıklarız bu yönden. O yüzden sağlıkla dolu, sevdiklerimizle yanyana, keyifli, mutlu, huzurlu bir yıl geçirelim. 


Hayal kurma motivasyonunu kendinde bulabilen, imrendiğim insanlar, umarım her şey dilediğiniz gibi olur. Dilerim 2021, kadınların can güvenliğinden endişe etmediği, çocukların eğitim hakkına eşit şartlarda ve kolaylıkla erişebildiği, hayvanların da en az insanlar kadar sevildiği bir yıl olur (bak safım işte, başladım hayal kurmaya). 


Ben şahsım adına elimden geldiğince, fırsat buldukça kitap okuyarak ve çalışarak geçirmeyi planlıyorum bu yılı. Arada bi de bi düğün mevzusu var. Onu da mümkün olduğu kadar az hasarla atlatabilirsek şahsen başka bi talebim, isteğim de yok kendi adıma. 


Herkese sağlıklı seneler diliyorum.


Kendinize iyi bakın. 
  

Selin.

27 Aralık 2020 Pazar

Yaşama Uğraşı - Cesare Pavase

 

Günlükleri hep çok severek okurum. Çünkü hem yazan kişi hem de yazılan dönem ve ortam konusunda oldukça güzel ipuçları verir. 

Cesare Pavase'nin okuduğum ilk kitabı: Yaşama Uğraşı. 1935 ile 1950 yılları arasında yazdığı günlük metinlerinden oluşuyor. 

Şiir, edebiyattan başlayarak, ikili ilişkiler, dünya düzeni ve benzeri hemen her konuda fikirlerini yazmış. Zaman zaman bıkkınlığı, intihara olan meylinden bahsetmiş. İlk dönemler korkuyla bahsettiği intihara ne yazık ki zamanla cesaretlenmiş ve Yaşama Uğraşı'nı "Tiksiniyorum bütün bunlardan. Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım." sözleriyle bitirmiş. Bu satırlardan 9 gün sonra ise kaldığı otel odasında hayatına son vermiş. 

Kitap yalın ve bir çırpıda okunabilecek bir kitap değil. Çünkü bahsedilenler üzerinde fazlasıyla düşünmeyi hak ediyor. Satır aralarındaki sorgulamalar, hayatla ilgili bezmişlikler ve intihara giden bir yol gibi devam ediyor. 15 yıllık ve intiharla biten bir ruh çözümlemesi gibi. 

Bu türde kitapları seven okurlara tavsiye ediyorum. İyi okumalar.


Altı Çizili Cümleler


- Kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçecekmiş gibi gelecek. Kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçmeyecek. 

- İnsanın çocukluğu, derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını anlayınca biter. 

- İntiharı düşünen bir insan için en kötü şey kendisini öldürmesi değil, bunu düşünüp yapmamasıdır. İntihar düşüncesine - bir alışkanlık haline gelen intihar düşüncesine - yol açan manevi çöküntü kadar aşağılık bir şey yoktur. 

- Yanlışlar hep başlangıçla ilgilidir.    

15 Aralık 2020 Salı

Ağ - Kemal Sayar, Berna Yalaz

"Hayatta gerçekleştirmeyi en çok istediğiniz ilk beş şeyi düşünün. 
Şimdi de gün içinde zamanınızı en çok ayırdığınız beş şeyi. 
Listeleriniz arasında ortak tek bir madde bile bulamayacağınıza eminim."

Bence çok etkileyici bir tespit. Etkileyiciliği içerdiği haklılık payından kaynaklanıyor. Bir günümüzü gözden geçirdiğimizde, farklı sosyal medya mecralarında nasıl vakit öldürdüğümüzü, bize hiç bir faydası bulunmayacak paylaşımlarda kaybolduğumuzu ve su gibi akıp giden zamanı fark edemeyişimizi kitap çarpıcı bir şekilde anlatıyor. 

Sanal alemde hissettiğimizi sandığımız anlık mutluluklar, kandırılışlarımız (sadece ilişkiler olarak düşünmeyin, reklamlar ve pazarlama sektörü de bunun bir parçası, hatta büyük bir parçası), başkalarının gerçek olduğundan o kadar da emin olmadığımız yaşamlarına bakarak adeta hipnotize olmamız ve sonrasında yaşanan mutsuzluk... Tüm bunların bizim benliğimize, psikolojimize, hayatımıza, bakış açımıza hatta sevdiklerimize olan etkisi...  Hepsi bu kitapta. Yaptığı doğru tespitlerin yanı sıra durumu biraz olsun değiştirebilmek için öneriler de mevcut. Hatta dijital detoks yöntemlerine bile yer verilmiş.  

Okurken düşündüren bir kitap olduğu için, okuması biraz uzun sürebiliyor, tabi ki bir roman akıcılığında olamaz. Ama ara ara sayfalarını karıştırmak işe yarayabilir, bu yüzden baş ucu kitabı olarak bile kullanılabilir bence. Hayata katkısı olacak kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum.

Kitabın yazarlarından biri Kemal Sayar, bir psikiyatri profesörü, yazar ve çevirmen. Kendisinin bu konu ve psikoloji vb konular üzerine yazmış olduğu çok sayıda kitabı var. Diğer yazar Berna Yalaz ile ortak yayımladıkları bir kitapları daha var. O kitapta da internet çapındaki ilişkilerin değişimin inceliyorlar. Onun ismi "Sanal Aşk". Onu da en kısa sürede okumak istiyorum.

Özetle "Ağ - Sanal Dünyada Gerçek Kalmak" okunmaya değer bir kitap. Tavsiye ederim. İyi okumalar.

Altı Çizili Cümleler

- Bugün kendimizle o kadar sarhoşuz ki başka insanların yiyip içtiklerimizle, gittiğimiz tatille, çocuğumuzun doğum günüyle ilgileneceklerini sanıyoruz.

- Nihayetinde tüm selfie'ler tek bir şey söyler: Beni Beğen!

- Telefonlar her ne kadar hayatımızı kolaylaştırsalar da, hayattan keyif almamıza yarayan en önemli şeylerden biri olan anın içinde kalabilme yetisini tamamen kaybettik.

- Başkalarını nasıl da çekici, başarılı ve mutlu bir insan olduğumuza ikna etmeye çabaladıkça gerçekte en derinimizde, ta içimizde ne ölçüde yetersiz, başarısız ve mutsuz hissettiğimizi kendimize hatırlatmış oluyoruz.
 

7 Aralık 2020 Pazartesi

ErteleME! - Steve Chandler

Zaman yönetimi ile ilgili okuduğum en iyi kişisel gelişim kitabı. 

Kişisel gelişim kitapları ile ilgili hepimiz biraz önyargılıyız, ve birçoğunda da haklıyız, bunu biliyorum ama bu kitapla ilgili bahsedeceğim ilk nokta, tüm ana fikirler ayrı bölümler halinde ve çok yalın, kısa kısa, okuması ve anlaması çok kolay biçimde verilmiş. 

Zaman ana başlık olsa da, ilişkiler, para yönetimi, alışkanlıklar, motivasyon, mutluluk gibi önemli konu başlıklarına da ustaca değinilmiş. 

Hayatın her alanında listeleyerek, listeleri tamamlayarak, ertelemeden, yarım bırakmadan daha başarılı, daha mutlu, daha özgüvenli ve hatta daha zengin olunabileceğine ilişkin çok kıymetli bilgiler mevcut.

Ben çok beğendim, çok kısa sürede de okudum. Ama hayatımda uygulayacağım fikirler ve püf noktalarının etkisi çok çok uzun vadeli olacak, buna eminim. 

Ertelemeyin, okuyun :)

Altı Çizili Cümleler

- Hayatta neye odaklanırsanız o büyür. 

- Yapmayı seçtiğiniz şey için zaman yaratın.

- Beni sadece benim düşünce biçimim yıpratabilir. Aslında bu beni yıpratabilecek olan tek şey. Benim düşünce biçimim.

- Gurur duyacağı belirli bir kapasitesi olmayan, üretecek bir şeylere gebe olmayan, yeni ve güzel bir şey yaratamayan ve varoluşu zenginleştirmeyen bir tek insan bile gelmez bu dünyaya. Bu dünyaya bomboş gelen tek bir insan bile yoktur.

- Çelişkili bir durum gibi gözükse de, en büyük yaratıcılık, kendiniz için geliştirdiğiniz mümkün olan en sıkı plan dahilinde çalışınca gerçekleşiyor.


4 Aralık 2020 Cuma

Evlenilecek Kadın - Margaret Atwood

 

Margaret Atwood'u Handmaid's Tale (Damızlık Kızın Öyküsü) dizisi ile tanıdım. Kitabının konusundan yola çıkılarak dizi yapılmış olması ve distopik bir eser olmasıyla dikkatimi çekti. Dizinin ilk sezonunu ilgiyle izledim, hemen ardından kitabını da okudum. Diziden çok daha güzel bir deneyimdi kitabını okumak.

Sonrasında yazarın 24 yaşında yazmış ve yayımlatmış olduğu ilk kitabını okudum. Evlenilecek Kadın. 

Kitapta tüketici davranışları üzerine anket ve araştırmalar yapan bir şirkette çalışan Marian karakteri ve ev arkadaşı Ainsley ile diğer karakterler Len , Joe, Clara, Duncan ve Peter üzerinden kadın olmak üzerine bir hikaye anlatılıyor. 

Kitabın orijinal adı: "The Edible Woman". Yani "Yenilebilir Kadın". Yazar kitabın adına bir şekerci dükkanının vitrinindeki domuz biçimindeki acıbadem kurabiyelerine bakarken karar verdiğini yazmış kitabın önsözünde. Bunu bir sembolizm olarak kullanmış. Ana karakterin yaptığı kekin üzerine süslemelerle kadın resmi çizmesi ve sonrasında şekerden kadının başını vücudundan ayıran çatal darbesini kendisinin vurması bunun işareti.

Kariyerinde fena sayılmayacak bir noktadayken sevgilisi Peter'dan evlilik teklifi almasıyla kendini, insanlığını ve kadınlığını sorgulamaya başlayan karakterimiz, eski arkadaşı, uyumsuz karakter Duncan'ın da etkisiyle kendini bambaşka bir noktada bulur, beslenme tercihlerini değiştirir. Bir yandan da ev arkadaşı Ainsley'le birlikte toplumdaki kadın rolüne biçilen standart kriterlere karşı çıkar. Bir çocuk annesi ve ev sahibi kadın ise yalnız yaşayan bu iki kadına karşı tavırlarıyla toplumun ta kendisi rolünü tek başına üstlenir. 

Okurken çok keyif aldığım, aynı zamanda düşündüren bir kitap oldu, dili çok akıcı. Olay örgüsü insanı şaşırtan cinsten. Tavsiye ediyorum. Keyifli okumalar.

Altı Çizili Cümleler

- Öylesine içimize kapanmışız ki, kendimizden başka kimseyi görmez olmuşuz.

- İnsan ırkının gitgide dejenere olduğunu biliyoruz ve bunun tek nedeni insanların zayıf genlerini hiç düşünmeden sonraki kuşaklara geçirmeleri.

- Kendi kendine acımak bir süre sonra sıkıcı olmaya başlar. Ama bu senin kişisel çıkmaz sokağın, kendin icat ettin, oradan kurtulmanın yolunu da kendin bulmak zorundasın. 

- Eğer bireyler yolu açmazsa toplumlar nasıl değişebilir?

     

27 Kasım 2020 Cuma

Hikayeci - Jodi Picoult

Jodi Picoult anlatımını çok sevdiğim, kitaplarını okumaktan çok keyif aldığım bir yazar. Daha önce Cam Çocuk, Kız Kardeşim için, Eve Dönüş Şarkısı isimli romanlarını da beğenerek okumuştum. Çok değişik konuları çok sürükleyici bir tarzda ele alır, eserlerini hep okuyucuyu şaşırtarak bitirir. 

Bu kitabında da Sage isimli sıradan ve yalnız bir fırıncı kadının, bir başkasıyla evli sevgilisiyle ilişkisinden başlayan hikayesi terapi grubunda tanıştığı yaşlı adamla devam ediyor. Yaşlı adamın gençliğinde bir Nazi Kampında subay olduğunu öğrenmesiyle, çok sevdiği ninesinin geçmişini kurcalamaya başlıyor ve olaylar böyle gelişiyor.

Hikayenin devamında adalet duygusu, affetmek, affedilmek konularına değiniliyor. Ve elbette ki savaş, zulüm, insanlık suçları, özgürlüğü elinden alınmış insan çaresizliği çarpıcı şekilde ve çok sürükleyici bir dille anlatılıyor. 

Jodi Picoult'un her eserinde yaptığı mutlak iyi, mutlak kötü sorgulaması bu kitapta sanki daha gerçekçi işlenmiş, ben okurken çok etkilendim. Sage, Josef, Leo ve elbette Minka her bölümde tüyleri diken diken ediyor. Kesinlikle okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Keyifli okumalar.

Altı Çizili Cümleler

- İçinizde kocaman bir boşluk bırakan şeyin ne olduğu önemli değil. Önemli olan o boşluğun varlığı.

- Birini gerçekten seviyorsan onunla ilgili en iyi ihtimallere inanmak için nasıl çaba gösterirsin, bir bilsen.

- Siz belki savaşta olanları okumak istiyorsunuz ama bu, o hikaye değil. O hikaye bunun kadar önemli değil. Çünkü bu, benim hayatta kalmamı sağlayan hikaye.

- Doğru olanı yapacağını söyleyip yanlış olanı seçmek kolaydır, ama her duruma yakından bakınca sadece siyah ve beyaz seçenekler olmadığını görürsünüz. Grinin envai çeşit tonu da oradadır.

- Eğer kendiniz unutamıyorsanız sizi kimin affettiğinin bir önemi yok. 

21 Kasım 2020 Cumartesi

Utopia - Thomas More

 

Utopia'dan herkese selamlar :) 

Bu kez bir başyapıt okudum ve inceledim. Kitap 1516 yılında Hümanist yazar Thomas More tarafından kaleme alınmış, ve kitap içerisindeki incelemede de görüleceği üzere İngiliz Hümanizminin başyapıtı olarak nitelendiriliyor. 

Tamamen kurgusal ve yazarca ideal görülen toplum düzeninin anlatıldığı var olmayan bir ada ve bu adayı toprak edinmiş dışarıdan iletişime kapalı bir ülkede geçen hikaye kendi içinde iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, uzun uzun anlatılacak ada hayatına girizgah gibi düşünülebilir. İkinci bölümse adanın fiziksel konumu ve özelliklerinden başlayarak, ülkenin şehirleri, yönetimi, vatandaşların yaşayışları, kölelik, evlilik, dini inançlar gibi başlıklar altında verilen detaylı bilgilerden oluşuyor. 

Bilgiler Vespucci'nin yanında seyahat etmiş ve bu vesileyle tesadüfen adayla yolu kesişmiş bir gemici tarafından sıkmadan, akıcılıkla anlatılıyor. Çünkü tüm bu detaylar bir ders kitabı edasında değil, Hümanist akımın öz fikri, insanın yaradılışında hiçbir kötülük bulunmadığı, Tanrı'nın yarattığı bu ulu varlığın kusursuz akılcılıkta toplumlar kurabileceği düşüncesi etrafında veriliyor. Yazıldığı dönemin toplumlarına yaptığı sıkı eleştiriler ise ne yazık ki günümüz toplumları için de geçerli.

Kapak resmini gördüğünüz İş Bankası Yayınları baskısında orijinal adı "Utopia" olan kitabın çevirisi çok değerli isimler tarafından yapılmış: Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol ve Mina Urgan. 

Bu baskıda ayrıca kitabın bitimi sonrasında Mina Urgan'ın incelemesi bulunuyor. Bu kısım da kitap kadar kıymetli. Çünkü kitabı, yazıldığı dönemi ve yazarı daha iyi anlayabilmeye yardımcı oluyor. Thomas More'un yaşamı, ölümü; Platon'un "Devlet"i ile Utopia'nın karşılaştırılması, bu kitaptan sonra yazılan diğer ütopyalar üzerine değerli bilgiler mevcut. Bu yönüyle de her kitaplıkta olması ve okunması gereken bir kitap olduğunu düşündüğüm için incelememi paylaşıyorum. Keyifli okumalar.

Altı Çizili Cümleler

- Milyonlarca çocuğu bozucu, körletici bir eğitimin pençesinde bırakıyorsunuz. Erdem çiçekleri açabilecek bu körpe fidanlar gözlerinizin önünde kurtlanıyor, büyüyüp suç işledikleri zaman yani içlerine çocukluktan giren kötülük tohumları acı meyvelerini verdiği zaman ölüm cezasına çarptırıyorsunuz onları. Sizin yaptığınız nedir, biliyor musunuz? Asma zevkini tadabilmek için hırsızlık yaratmak.

- Malın, mülkün kişisel bir hak olduğu, her şeyin parayla ölçüldüğü bir yerde toplumsal adalet ve rahatlık hiçbir zaman gerçekleşemez. Ama siz aslan payını kötülere bırakan bir toplumda doğru bir yan bulursanız, büyük çoğunluk yoksulluk içinde kıvranırken doymak bilmez bir avuç insana memleketin bütün zenginliklerini sömürten bir devlet mutlu olabilir derseniz o başka.

- Utopia'da para denilen şey, karşılıklı alışverişlerde hemen hiç kullanılmaz. Para olağan ama olmayabilecek belalı durumlar için saklanır. Altın ve gümüş bu memlekette, tabiatın onlara verdiği değeri taşırlar sadece. Bu iki maden demirden çok daha aşağı görülmekle beraber, insan için su ve ateş kadar yararlı sayılır. Az bulunmalarından ötürü değerli sayılmaları insanoğlunun çılgınlığına verilmeli. Tabiat, o eşsiz ana, altın ve gümüşü yararsız, boş nesneler olarak çok derinlere gömmüş; oysa havayı, suyu, toprağı, iyi ve gerçekten yararlı olan her şeyi gözler önüne sermiştir.

- Bir insan size kötülük yapmadıkça düşmanınız sayılamaz; tabiat bağları güçlü bir anlaşmadır; candan saygı ve iyi niyet, laflardan da yazılı anlaşmalardan da çok daha sıkı bağlar insanı birbirine.